Küçük Çoban Mehdi

yazar:

kategori:

Küçük Çoban Mehdi

Kayalıdere, önceki adı Hınzur Muş Varto’da küçük bir köydür. Burada insanlar geçimlerini hayvancılıkla temin etmektedir. Bu köyde yaramaz ama bir o kadar da hareketli, sevimli ve doğayı seven Mehdi adında bir çocuk vardır.

Mehdi en çok çobanlara yardım etmeyi sever. Bunun için ara ara onlarla dağa koyunları otlatmaya gitmek isterdi.  Annesi ise buna çok razı olmazdı.

“Mehdi oğlum gitme! Gece hem soğuk hem de tehlikelidir.”

Annesinin sözü Mehdi için önemliydi. Annesini sever ama doğadan uzak kalmayı da istemezdi.

“Anne beni düşündüğün için teşekkürler ama ben doğada kalmayı seviyorum. Hayvanlarla zaman geçirmeyi seviyorum. Benim için endişelenme.”

Aslında çocukları doğadan, doğallıktan uzaklaştırmanın ne büyük felaketlere yol açacağını telefonun ve tabletlerin küçük dünyasında kaybettiğimizde anlayacaktık. Mehdi, saygılı bir şekilde annesinden izin aldı.

“Anne nihayetinde yalnız değilim. Çoban amcayla birlikte gideceğim.”

Annesi onun bu samimi ısrarı üzerine bu seferlik izin verdi. Bu izni alan Mehdi’nin sevincine diyecek yoktu. İçliğini giyindi. Kalın montunu aldı. Eşeğine binerek çoban amcasıyla birlikte koyunların önüne geçti.

Mehdi kendini bulutların üstünde hissediyordu. Az sonra Kayalıdere’ye varmışlardı. Beş yüz koyun vardı. Mehdi öne geçti. Koyunları tek tek iki tomruktan oluşan köprüden geçiriyordu.

Sabır ve kararlılık birçok sorunun çözümüydü.

Mehdi, azmiyle çobanı şaşırtıyordu. İlk seferde beş yüz koyunu dereye düşürmeden geçirmek oldukça zordu. En son koyunu da geçirdikten sonra sevinçle bağırdı.

“Başardım, başardım!”

“Aferin sana küçük çoban! Maşallah çok yeteneklisin. Bundan sonraki yaşamında da çok başarılı olacağını düşünüyorum. Haydi biz de geçelim.”

Mehdi, çobanla birlikte köprüyü geçtikten sonra koyunların etrafında dolaşarak onları kontrol ediyordu. Az sonra bir tarlanın yanında geçiyorlardı. Tarla başkasına aitti. Emanetti. Hayvanları başkasının tarlasına zarar vermeden sürmek kul hakkıyla alakalıydı. Ailesinden aldığı  kul hakkına riayet terbiyesi Mehdi’ye dikkatli olmasını öğretmişti. Gelecek yaşantısında kamu malına özen göstermesinin temeli daha bu yaşlarda atılıyordu.

“Geçin, geçin ileriden geçin! Burası bize ait değil. Haram mala yaklaşmayın.”

Çoban köpeği de ona yardım ediyordu. Kısa zamanda bahçenin yanından geçtiler. Hiçbir hayvan bahçeye zarar vermemişti.

“Oğlum Mehdi sen ne gayretli bir çocuksun! Maşallah seni çok sevdim. Haydi mağaraya az kaldık. Geceyi orada geçireceğiz.”

Bu söz Mehdi’nin dünyasında büyük bir coşku oluşturdu. İlk defa evden dışarıda hem de bir mağarada geceleyecekti. Bu duygu onu büyük bir mutluluğa sevk etti.

Biraz sonra mağaranın eteğine varmışlardı. Koyunlar otlarda yayılıyordu. Mehdi onları dikkatle gözlüyordu. Birden gözüne bir kuzu takıldı. Annesini bırakıp uçurumun kenarına doğru gidiyordu. Hemen oraya doğru koştu. Kuzu onu tanıdığı için korkmadı. Küçük Çoban da onu yakalayarak meraklı gözlerle onu arayan annesine teslim etti.

Güneş çekildi, ay göründü. Etraf karardı. Çoban hayvanlarını, Mehdi’yle mağaraya aldıktan sonra girişe büyük bir ateş yaktı.

Lüks evlerdeki şömineden daha canlı ve aydınlıktı. İki çoban ateşin çevresine oturmuş ısınıyorlardı. Dışarısı karanlıktı. Çoban köpeği Aslan mağaranın girişine uzanmış ateşin yanından dışarıyı gözlüyordu. Çoban Hamid Dayı bir hikâye anlatmaya başladı.

Daha hikâyenin ortasına gelmeden Küçük Çoban Mehdi uyumuştu. Hamid Dayı onun üstünü örttü. Mehdi sabahın nasıl olduğunu anlamadı bile. O gece kendisi için çok güzel geçmişti. Sabah erkenden koyunları otlatmaya başladı. Hayvanları otlatırken diline doladığı türküyü söylüyordu.

” Mavi mavi masmavi gözleri boncuk mavi…”

Hamid Dayı ona gülümseyerek bakıyordu. İnsan doğayla baş başa kalınca hem mutlu ve huzurlu hem de zihni açık oluyordu. Günümüzde çocukların kaybettiği en önemli değer doğadan, doğallıktan uzak oluşlarıydı.

Müdür Mehdi, odasının penceresinden Birecik Köprüsüne bakarken bunları düşünüyordu. Birden çocukluğuna gitmişti. Çocukluğundan aldığı ilhamla öğrencilere doğa yürüyüşünün iyi geleceğine inanıyordu. Ve bir yazı çıkartarak okullardan doğa yürüyüşüne katılacak öğrenci ve öğretmen listesi istedi.

Çocuklarımızı telefonun küçük ekranından doğanın geniş ufkuna davet ediyordu.

Seyit Ahmet Uzun

Sosyal Medyada Paylaşın

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir