
Haçlılar Kadar Kudüs Bilincine Sahip miyiz?
Filistin’in özgürlüğü İslam Ümmetinin özgürlüğünden geçmektedir.
Kur’an’ı Kerim birlikten bahsederken Sünni, Şiir, Alevi, Vahhabi, Selefi, Aşırı, Ilımlı, Mandacı, Modernist, Batılı, Türkçü, Kürtçü, vb. sıfatlarla birbirinden ayrılan Müslümanların dünyada bir güç olması imkansız ve bu imkansızlık içinde mazlumların yanında zalimlerin karşısında durmaları mümkün değildir.
Çünkü günümüz güç, zenginlik, teknoloji ve medya zamanıdır.
Siz güç olmadığınız müddetçe gücün karşısında eğilmek ve teslim olmak zorunda kalırsınız. Hamasi nutuklar, lanetlemeler, yürüyüşler bir anlam ifade etmeyecektir.
Üsler, vanalar, stratejik ortaklıklar, ticari antlaşmalar, kapalı kapılar ardındaki dostluklar bitirilip gerçekçi bir tepki sergilenmediği müddetçe Siyonizm, lanetlemelere, nutuklara, gösterilere sadece gülümsemekle karşılık verecektir.
Ekonomide, medyada, silahlanmada her şey gücün etrafında şekillenmektedir. Trump sahip olduğu gücün sarhoşluğunda söylediklerini bir bir gerçekleştiriyor. Biz konuşuyoruz, lanetliyoruz, onlar bombalıyor, öldürüyor, sürgün ediyor. Hem de sürgünü kutsal hicret anlayışı gibi sunacak din bezirganlarının sesini yükselterek. Suriye’de rejim değişikliği sonrası İsrail, Filistin’e daha şiddetli bir şekilde saldırılarını arttırdı.
Merhum Necmettin Erbakan; “Biz Müslümanlar ne yapıyoruz? İslam konferansı toplanıyor. Konuşuyoruz, konuşuyoruz sonra nihai bir bildiri yayınlıyoruz. İsrail Gazze’den bir an evvel çıkmalıdır,” diye. Televizyonda bunu gören Siyonist Rockfeller keh keh gülüyor. “Siz Müslümanlar bu boş bildirilerle vakit kaybedip durun, biz hedeflerimize adım adım yaklaşıyoruz,” diyor. Bu İsrail laftan anlamaz, güçten anlar, güçten!” diyerek aslında onların içlerinde sakladıkları korkuya işaret etmektedir.
İşte o korkunun cisme bürünmüş halinin yaşandığı olay; “Mescid-i Aksa’ya yönelik ilk büyük saldırı 6 gün savaşlarından hemen 2 yıl sonra21 Ağustos 1969 yılında yapıldı. Denis Ruhan isimli Yahudi tarafından kundaklanan Mescid-i Aksa’nın büyük bir bölümü tahribata uğradı.
Yangında yüzlerce yıllık birçok tarihi eser ve fethin nişanesi olarak Selahaddin Eyyübi tarafından Kıble Mescidine konan sembolik değeri oldukça yüksek olan ahşap minber tamamen yandı. Dönemin İsrail başbakanı Golde Mair ise olaydan hemen sonra tarihe geçecek şu sözleri söyledi;
“O gece sabaha kadar uyuyamadım. Zannettim ki Müslümanlar dört bir yandan İsrail’e girecekler. Ama korkulan olmadı. O zaman idrak ettim ki; biz dilediğimizi yapabiliriz, zira Müslüman ümmeti uyuyan bir ümmettir.”[1]
Sekülerizmi dibine kadar içlerine sindiren para, malam ve liderlik zaaflarıyla kişilik hamurları yoğrulmuş liderlerin bulunduğu sözde İslam ülkelerinin harekete geçmesi tabi ki mümkün olmayacaktır. Karşı çıkanların iki yıldan fazla iktidarda kalma şansının olmadığı bir Ortadoğu siyasetinde Kral Faysal bin Abdulaziz’in şehit edilmesi, Tallal bin Abdullah’ın ve Necmeddin Erbakan’ın iki yılın sonunda devrilmeleri ve psikolojik baskılara maruz bırakılmaları bir korku kültürü oluşturulmuştur. Siyonizm’e karşı olmanın bedeli ya öldürülmek ya da deli edilmek ya da iktidardan uzaklaşılmaktır. Bunları göze alan yöneticilerin bulunduğu ülkeler siyonizmin korkulu rüyası olacaktır.
Şimdi konumuzun başlığına geçebiliriz. Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü fethetme haberi haçlı dünyasına ulaştığında kınama, lanetleme seslerinin yanı sıra haçlı dünyasının ruhani liderlerinden III Urbanus bu acıya dayanamayarak kalp krizi geçirerek vefat eder. Onun yerine geçen VIII Gregorius ise korkunç duyum diye bir bildiri yayımlayarak Kudüs’ün, Hristiyanlar tarafından kaybedilişinin Tanrı’nın, Avrupa’da yaşayan Hristiyanların günahlarına karşı bir ceza olduğunu ilan etti. Bütün Haçlı Dünyasını kutsal cihada davet etti. Bunun sonucunda bütün Batı Avrupa’da kutsal şehirlerin tekrar Hristiyanların eline geçmesi için üçüncü Haçlı Seferi başlatıldı.
İngiliz kralı II Henry ve Fransa kralı II Philippe aralarında olan savaş durumunu kaldırıp barış yaptılar. Kutsal Cihat için hazırlıklara başladılar.
Papanın çağrısı karşılık bulmuştur. Kutsal Roma Germen İmparatoru I Friedrich sefere katılacağını halka ilan eder. Ve yaklaşık yüz bin kişilik ordusuyla Anadolu’ya girer.
Golde Meir’in korktuğu şey Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü fethetmesiyle Müslümanların başına geldi. Ruhani lider Papa VIII Gregorius’un bildirisiyle hem söylem hem eylem hem de kutsal Cihat anlayışıyla krallarının yani ülke yöneticilerinin önderliğinde dalga dalga Kudüs’e akın ettiler.
İslam dünyası Kudüs’ün işgal, tahribat ve katliamı karşında dünyevileşmenin sarhoşluğunda hamasi naralar, lanetlemeler ve Siyonizm’i hiç de rahatsız etmeyecek mizansen gösterilerle tepki verip bu tepkilerle tatmin olurken Haçlı Dünyası papanın bildirisiyle krallarının önderliğinde halkın, ordunun yürüyüşüyle kutsal cihada kalkışırlar.
Fark nedir?
Kiminki Kudüs duyarlılığıdır?
Haçlı dünyası mı daha duyarlı yoksa sözde İslam ümmeti mi?
İslam dünyasının;
1- Vatikan gibi sözü dinlenen bir liderlik müessesi olmadığı müddetçe parçalanmış, ulus devletlere bölünmüş Müslümanların bir güç olarak Siyonizmin karşısında durma şansı yoktur.
2- Zulme karşı alınan kararlar yaptırımı, eylemi olmayan sözde tepkiler olmamalıdır.
3- İslam birliği teşkilatı bir Avrupa Birliği gibi kendi içinde özgür bir güç birliği gerçekleştirmelidir. Bu birliktelik ortak para biriminden, siyasi, askeri, stratejik müttefiklikten, seyahat özgürlüğüne kadar birçok alanı kapsamalıdır.
Güç olmazsanız gücün karşısında ezik olmak kaderiniz olur.
Şimdi gözlerimizi kapatıp bir anlığına İslam dünyasının sözü geçen bir liderinin olduğunu hayal edelim. Üsvei Hasene olan Hz. Muhammed’in (as) stratejik yaklaşımlarından ilham alarak yapacağı ilk dört şeyi şöyle özetleyebilirim.
1- Kardeşlik anlaşmasını küresel anlamda gerçekleştirirdi. Siyonizm’e destek olanların kardeşlik sözlerine de itibar etmezdi.
2- Müslüman ülkelere kontrolü kendilerinde olan sosyal platform ağlarının temelini atmalarını farz kılardı. Bu platformlarda İslami ve insani hassasiyeti olan fenomenleri desteklerdi.
3- Yeraltı ve yerüstü zenginliklerini en iyi şekilde kullanıp savunma sanayinde güçlü bir yapılanmanın altyapısını hazırlardı.
4- Bunların sonucunda güçlü bir ekonomi ile özellikle Siyonizm’e karşı aktif bir mücadelenin içinde olurdu. Çünkü günümüz dünyasının anladığı tek dil vardır; Güç.
[1] https://defensehere.com/tr/mescid-i-aksa-ya-yonelik-ilk-buyuk-saldiri-ve-donemin-israil-basbakaninin-tarihe-gecen-sozleri/
Bir yanıt yazın