
Yazar tarihin kalemidir. Yaşadığı çağa tanıklık ettiği gibi onu geleceğe de aktarmaktadır. Kitabı bu açıdan ele aldığımızda Tolstoy’un 1800-1900’lerin Rusya toplumsal yaşamına ışık tutacak bir eseriyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Roman sosyal olayları ele aldığı için toplumsal içeriğe sahip olmakla birlikte bireylerin içe dönük yaşantılarına derinlemesine yolculuk yaptığından aynı zamanda psikolojik roman da diyebiliriz.
Diriliş, aslında bir iç hesaplaşma ve vicdan azabının, bohem bir yaşamla ölüme mahkûm olmuş bir ruhun yeniden dirilişinde nasıl bir etki oluşturduğunu göstermesi açısından oldukça önemlidir.
Kitap toplumsal yapı analizleri kadar insan psikolojisine dair tahlilleriyle de dikkat çekmektedir. Kitabın ana kahramanları Nehlüdov ile Maslova’nın etrafında dönen olaylar örgüsü bizi merak ve heyecanla romanın içine çekmektedir. Özellikle Maslova’nın bir cinayet suçundan mahkûm edilerek mahkemeye çıkmasından sonra adrenalini yükselen roman, Nehlidov’un onun için verdiği mücadele azmiyle bizi büyülemektedir.
Tanrı’nın elinden çıkan her şeyin güzelliği, insanların hırs, bencillik, ihtiras, ihanet gibi duygularının karanlığında nasıl kötüleştiğini Maslova’nın şahsında fark ederken, Nehlüdov’un şahsında vicdanın yargıçlığında kendisini hesaba çeken bir nefsin bu kötülüklerden nasıl arınabileceğini de görebiliyoruz.
“Bitkiler de kuşlar da böcekler de çocuklar da şendi. Ancak insanlar, yetişkin kadınlar ve erkekler, kendilerini ve birbirlerini aldatmaktan ve eziyet etmekten geri durmuyorlardı.” S. 9
Yazar bunun nedenine kitabın başından sonuna kadar ara ara değinmekle birlikte bir alt cümlede de buna işaret etmektedir. “…onların kutsal ve önemli saydıkları şey yalnızca birbirleri üzerinde hâkimiyet kurabilmek için kendi kendilerine uydurdukları şeylerdi.” S. 9
Toprak sahiplerinin, çalışanları köleleştirmesi anlayışına karşı çıkan Nehlüdov sahip olduğu topraklarının küçük bir bölümünü çalışanlarına paylaştırarak onlara emeklerinin karşılığını verme erdemini sergilemeye çalışırken yaşadığı iç çatışmalar, aslında insanın gerçekle ideal arasında nasıl bir açmaza düşebileceğini gözler önüne sermektedir.
Bununla birlikte iki kadın arasında kaldığında da aynı duyguları yaşayan Nehlüdov bu duyguyu iki ot demetinden hangisine gideceğini bilemeyen ve öylece kalan Buridan’ın eşeğine benzetmektedir.
Kitabın kurgusunda zayıf olarak gördüğüm nokta romanın akışının değiştiği ve kahramanın yeni bir kimliğe büründüğü olay akışıdır. Nehlüdov’un bir anda yaşamında çok keskin bir dönüşe neden olan kararı aniden almasıydı.
Bohem bir hayatın içinde, aristokrat bir şekilde yaşayan insanın mahkemede jüri üyeliği yaparken geçmişte yaşadığı günahı hatırlatan Maslova’yı gördükten sonra birden mistik ve manevi bir hayata yönelmesi ve bunu yaparken sahip olduğu bütün kazanımları kaybetmeyi göze alması çok ilginç ve radikal bir karar gibi geldi.
Aslında Necip Fazıl’ın “İnsan bu su misali kıvrım kıvrım akarya!” sözünü Tolstoy’un ırmak benzetmesinde de görebiliyoruz. İnsanın ırmağa benzetildiği bölüm okuyucuda insan hakkında yeni bir ufuk açmaktadır. İnsanların davranışları, duyguları, tepkileri bu benzetmeyle ele alınabilirse daha sağduyulu davranışlara imza atılabileceği belirtilmektedir.
“İnsanlar ırmaklar gibidir; su hepsinde, her yerde aynıdır, ancak ırmak kâh dar, kâh hızlı, kâh geniş, kâh sessiz, kâh temiz, kâh soğuk, kâh bulanık, kâh sıcaktır. İnsanlar aynıdır. Her insan içinde, insanoğlunun tüm özelliklerinin belirtilerini taşır ve bazen bazılarını bazen diğerlerini gösterir ve tamamen kendisi olarak kaldığı hâlde, sık sık hiç de kendisine benzemeyen biri olur.” S.263
Maslova bu benzetmeye oldukça uymaktadır. Kitabın başında masum bir kız, ortasında ihanete uğramanın etkisiyle kötü bir kadın ve kitabın sonunda seven bir yüreğin aşk ikliminde masum bir kadına dönüşmektedir.
Kitap boyunca kahramanımız Nehlüdov’u da yaşamında evrildiği üç aşamada görebiliyoruz. Birincisi hedonist (bireysel), ikinci devrimci (toplumsal) ve üçüncü son aşama dinsel (sevgi) yaşam döngüsü.
Kitap bittiğinde özellikle bende bıraktığı çok özel bir tat vardı. Bu tadı önemli gördüğüm iki noktayla açıklamak isterim.
Birincisi; İslam inancındaki tövbe anlayışını, Nehlüdov’un şahsında çok kararlı bir kişilik örnekliğinde görmemdir. Gençliğinde yaptığı yanlışın, günahın bir başkasının hayatını nasıl kötü bir şekilde etkilediğini fark ettiğinde yaşadığı vicdan azabı ve iç hesaplaşma sonucunda ulaştığı noktayı “Diriliş” olarak değerlendirmesi, günaha batmış bir hayatı da ölüm olarak değerlendirmesinin sonucudur. Sahip olduğu bütün kazancı kaybetme pahasına yanlışının bedelini ödemeye çalışması erdemli bir hayata duyulan özlemdir.
Kitapta tövbe konusunu dile getirirken din adamlarını ikiyüzlü olarak değerlendirmesi de din anlayışını sorgulamasından kaynaklanmaktadır. Din adamlarının Hz İsa’nın getirdiği gerçeğe aykırı olarak ikonlarının dikilmesini ve bunların üzerinden kazanç elde etmelerinin yanlışlığına vurgu yaptığı satırlar da özgün bir düşüncenin ürünüydü. Düşünen insan içinde yaşadığı toplumun yanlışlarını sorgulayabilmeli ve yanlışlarına karşı koyabilmeliydi. Ancak bunun için yine güçlülere gitmenin ve adaleti adaletsizlerde aramanın yaşattığı çelişkiyi de şu satırlarla dile getirmektedir.
“Farkında olmadıkları acımasızca tutumlarını bırakıp hiç olmazsa tanıdıklarına karşı daha iyi davranmaları için ricalarla bu acımasızca davranan insanlara başvurmak zorunda kalmak son derece acı veriyordu.” S. 346
Toplumda yaygın olan bu ikiyüzlülüğe karşı, Nehlüdov’un, Maslova’nın içine düştüğü kötü durumdan kendisini sorumlu tutup, onu kurtarmak için verdiği mücadelenin yanı sıra günahına karşı amansız savaşı takdire şayandı.
Buradan çıkardığım sonuç; bir insan kul hakkına girdiyse onun tövbesi onunla helalleşmesi ve ona karşı yaptığı yanlışının bedelini ödemesidir. Tolstoy bunu romanında çok ince bir ruh hâliyle işlemektedir.
İkincisi ise; Rus edebiyatında bir Leyla ve Mecnun hikâyesiyle karşılaşmamdı. Nehlüdov gençlik aşkı olduğunu düşündüğü ve kendisine karşı yanlış yaptığı için kötü yola düşen kadının aşkının peşinden giderken Tanrı sevgisine ulaşmasıdır.
Maslova’nın kendisiyle evlenmesi için çok dil döken Nehlüdov nihayetinde asıl sevginin kaynağına, Tanrı’ya ulaşmaktadır. Kitabın sonundaki İncil’den bir bölüm olan Bağ Kiracıları Benzetmesi’nde dünya hayatının aldatıcılığını ve insanların hırslarıyla ne kötülükler yapabileceklerini açıklamaktadır.
İnsan hayatındaki mutluluğun, huzurun ve adaletin gerçekleşmesinin yolunun Tanrı’nın egemenliğinden geçtiğini ve bunun yolunun da beş temel öğütten geçtiğini belirtmektedir.
Birinci öğüt; insan öldürmekten uzaklaştığı gibi kardeşini aşağılayıcı sözlerden de kaçınmalıdır.
İkinci öğüt; insan zina yapmaktan kaçındığı gibi birlikte olduğu kadına ihanetten de kaçınmalıdır.
Üçüncü öğüt; insan hiçbir konuda yalan yere yemin etmemelidir.
Dördüncü öğüt; affetmeyi bilmeli, suçluları bağışlamalı ve isteyenin isteğini geri çevirmemelidir.
Beşinci öğüt; insan düşmanından nefret etmeyi bırakıp onları sevmeyi ve onlara yardım etmeyi bilmelidir.
Bu öğütlerin aydınlığında insanlığın geleceğini hayal eden Nehlüdov İncil’i okumaya devam ederken Bağ Kiracıları Benzetmesi’yle karşılaşır. “Bağ Kiracıları Benzetmesi’nde şu husus vurgulanmaktadır. Bağcılar çalışmak için gönderildikleri efendilerinin bahçesini kendi mülkleri sanmışlar, mal sahibini unutup onlara efendiyi ve efendiye karşı sorumluluklarını anımsatanları öldürerek, bahçedeki her şeyin kendileri için yaratıldığını ve işlerinin yalnızca bu bahçede hayatın tadını çıkarmak olduğunu düşünmüşlerdi.”
Nehlüdov bu kıssayı okuduktan sonra şöyle düşünmektedir. “Yaşamımızın efendisi olduğumuza, onun bize keyif çatmamız için verildiğine dair gülünç bir güven içinde yaşayarak, biz de aynısını yapıyoruz. Oysa bu açıkçası gülünç. Sonuçta biz buraya gönderildiysek, bu birinin iradesi ve bir şey içindir.” S.605
Tolstoy kitabını, efendisine karşı gelenlerin sonunu kötü akıbetin beklediğini belirterek bitirmektedir. Tolstoy’un kaleminden aşk, ihanet, erdem için verilen mücadele, vicdanın sesine kulak verme, toplumsal ve bireysel yaşamların tahlilini okuyacağınız sürükleyici ve etkileyici bir roman.
Yazar Lev Nikoloayeviç Tolstoy, Çeviren Mehmet Yılmaz, Koridor Yayıncılık toplam 605 sayfa.
Seyit Ahmet Uzun
Bir yanıt yazın