Ben Ümit Yaşar Oğuzcan

Ben Ümit Yaşar Oğuzcan, Hüzün şairi.

Yıl 1926 sıcak bir Ağustos gününde gözlerimi açtım Mersin’in Tarsus ilçesinde. Acıların şairi olacağımı haykırıyordu zaman, mekan ve yaşadığım olaylar şiirlerimi nakış nakış işliyordu. Ben şiire hazırlanıyordum.

3 yaşında ayağı kırılan, 5 yaşında merdivenlerden yuvarlanan, ateşli bir hastalıkla kekeme kalan ben, melankolik bir ruh haliyle şiire hazırlanıyordum.

Kekemeliğim dilimde olsa da şiirlerim martıların çığlığı gibi yankılanıyordu Akdeniz’in masmavi göklerinde.

Ben acılar denizinde boğulmuşum

işitmem vapur düdüklerini, martı çığlıklarını

Dalgalar her gün bir başka kıyıya atar beni

Duyarım yosunların benim için ağladıklarını

Şiir benim için hayatın anlamıydı. Kendimi en iyi ifade ettiğim alandı. Bu yeteneğimi çocukluğumda fark ettim. Şiir denemelerime on yaşımda başladım. Öğrencilik yıllarımda (1936-1938) Eskişehir İnkılap okulunda Yankı adlı duvar gazetesinde ilk şiirlerimi yayımladım.  Okul dışında ilk şiirimi ise 1942 yılında Eskişehir’de çıkan Kocatepe gazetesinde yayımladım. Şimdi gözlerimin önüne anne, babam ve onların çok sevdiği şair, ozan Faruk Nafiz Çamlıbel geliyor. Bir dergiden kesilip çerçevelenmiş bir fotoğraf dururdu duvarda. Bu benim kedisinden en çok etkilendiğim insan Faruk nafiz Çamlıbel’den başkası değildi.

1940 yılında Yedigün şairleri arasında başladığım edebiyat hayatımın ardında 1975’da 33 şiir, 4 düz yazı, 13 Ontoloji ve biyografik eser, toplam 50 kitap bıraktım acımasız dünyaya. Varlık ve Büyük Doğu dergilerinde şiirlerimi paylaştım.

Şiir plaklarım, şarkı sözlerim ve yergilerimle popüler oldum. Dillerde benim sözlerimin şarkıları dolaşır oldu. Bestesini Avni Anıl’ın yaptığı şiirimi her dinlediğimde ağlardım.

AĞLA GİTAR

İçimde nice uzun yılların özlemi var,

Bu gece efkarlıyım; ağla gitar, çal gitar

Bitmesin bu sarhoşluk, sürsün sabaha kadar

Bu gece efkarlıyım; ağla gitar, çal gitar…

İçerken yaşıyordum bir ömrü ellerinden,

Şimdi geçtim dünyanın bütün emellerinden

En hüzünlü şarkılar dökülsün tellerinden

Bu gece efkarlıyım; ağla gitar, çal gitar!…

1947 yılında ise ilk şiir kitabım çıktı; İnsanoğlu. Nihat Sami Banarlı bu kitap üzerine şöyle dedi; Sizin bütün mısralara bir şey kattığınız onlara en mühim olarak güzel bir ses verdiğiniz inkar edilemez. İnsanoğlu herhalde insanoğullarını sizinle övündürecek bir istikbalin güzel müjdecisidir.” Şiir kitabıma isim olan şiirimle sizi baş başa bırakıyorum.

– I –

Ne tuhaftır şu insanlar

kimi zincirler içinde hür

Kimi esir olmaktan bahtiyar

Kimi de benim gibi bin bir şeyi düşünür

Ne tuhaftır şu insanlar

Kimini yel alır, su götürür

Kiminin çilesi sürer mezara kadar

Kimi de gününü gün etmeyi düşünür

– II –

İnsan insanın kadrini bilmezmiş meğer

Anlaşılamadı gitti mısralarım

Çünkü; insanlar benim halime güler

Bense onlar için ağlarım

İnsan insanın kadrini bilmezmiş meğer

Birimiz gülsek, ağlıyor onumuz

Bizden kara değil mi geceler

Bari karanlık olmasaydı sonumuz

Yıl 1947 yeni bir hayata merhaba dedim. Bekarlığa Özhan Hanım’la veda ettim. Evliliğimin meyveleri ise Vedat ve Lütfi isimli çocuklarım oldu.

Tabi bu yıllar benim iş hayatımda sert rüzgarların estiği dönemdi. 1946’da Osmanlı Bankası’nda başladığım bankacılık mesleğim 1947-1960 yılları arasında Türkiye İş Bankası’nda geçti.

Bu dönemler buhranlarla doluydu. İş hayatımda yaşadığım bunalımların duygusal atmosferinde defalarca intihar etmeyi düşündüm. İnsanlar acımasızdı. Güvendiğim dallar bir bir kırılıyordu. Şiir hayatın içinde süzülerek çıkan bir ab- hayattır. Dost Bildiklerim böyle bir atmosferde mısralara döküldü.

Nerede o sözlere kandığım günler?

Her gülen yüzü dost sandığım günler;

Acıdan kahrolup yandığım günler

Ta canıma yetti dost bildiklerim.

Meydana çıkalı asıl çehreler

Aydınlanmaz oldu artık geceler

Yalanlar tükendi, indi maskeler

Birer birer bitti dost bildiklerim.

Korkar oldum bana “dostum” diyenden

Yoksa yok olandan,varsa yiyenden

Ne onlardan eser kaldı ne benden

Beni benden etti dost bildiklerim.

Galata Kulesi hayatımda ayrı bir anlam ifade eder. 1973’te oğlum Vedat’ın bu kuleden atlayarak intiharı benim şiir duygularımı, acı, yalnızlık, ölüm temalarına yöneltti.

6 Haziran 1973

Galata Kulesi’nden bir adam attı kendini

Bu nankör insanlara

Bu kalleş dünyaya inat

Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona

“Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat”.

Artık hayat anlamını yitiriyordu. Otuz yılımı doldurduğum memuriyetten 1977 yılında emekliye ayrıldım. İstanbul’da kendi adımı taşıyan bir sanat galerisi açtım. Bu zaman kendimi değerlendirmem için iyi bir fırsattı. Şairliğimin beş dönemi olduğunu gördüm. Uyanış Dönemi, Arayış Dönemi, Çalkanış Dönemi, Kaynayış Dönemi ve Duruluş Dönemi.

Hayatımda şiirlerim gibi dalgalı ve melankolikti. Yıl 1984… saatlerin tik takları yavaşlıyordu. Kalp atışlarım düşüyordu. 4 Kasım günü, sıcak bir yaz gününde başladığım dünya yolculuğum soğuk bir sonbahar günü son buluyordu. Geçirdiğim kalp kriziyle hayata elveda dedim.

Erimek yarını olmayan zamanlarda

Durdurmak bir yerde bütün saatleri

Ve saat benim içinde durdu. Elveda insanlar. Aşk, hayat, ölüm ve sevdiklerim.

Cenaze namazım 7 Kasım 1984 günü Teşvikiye Camiinde kılındıktan sonra Zincirlikuyu mezarlığında sonsuzluğa uzandım.

Ne kötü bir dünya bu; sevgisiz, acımasız

Yaşarken dolu dizgin, ölüvermek apansız

Sen, en güzel yerinde olsan bile yaşamın

Alırlar, götürürler bir yerlere zamansız

Bütün o sevdiklerin, dostların, yakınların

Koyup giderler seni orada yapayalnız

Çalkalanır gidersin kapkara bir boşlukta

Ne sevinç, ne de keder; artık her şey anlamsız

Hakkin yok üşümeye, ağlamaya, gülmeye

Unutma! ölüsün sen, boş bir kalıpsın cansız

Her şey geride kaldı, ne sandın yalan dünya

Gördüğün gibi iste; bir olum var yalansız.

Ümit Yaşar Oğuzcan

Sosyal Medyada Paylaşın

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir