Stefan Zweig, Turuva Atı ve Pedofili Tutkusu 

Stefan Zweig, Turuva Atı ve Pedofili Tutkusu 

Ben, son zamanlarda okuduğum tercüme romanlardan sonra onların çoğunun kültür emperyalizminin truva atları olduğunu düşünüyorum. Bilinçli bir şekilde popüler ve dünyaca en çok okunan eserler ülkemiz gençleriyle tanıştırılarak ülkemizde de popüler hale getirilmektedir. Bu yazarlardan birisi olan Stefan Zweig’in eserlerini okuduğumda onun ya ciddi anlamda cinsel sorunları olduğunu ve yaşadığı ihanetleri çektiği acıları sözde edebi bir eser olarak kaleme geçtiğini ya da bir proje yazar olarak gençliğin ahlakını yozlaştırmak için seçilmiş birisi olduğunu düşünmeden edemiyorum. Satranç, Yakıcı Sır, Karmaşık Duygular, Kızıl/İki Yalnız İnsan okuduğum kitaplarından bazıları. 

Tabi şimdilik kitaplarının hepsini tek tek ele almayacağım. Ama hangi konularda truva atı görevini yaptığıyla ilgili kısa anekdotlarda bulunacağım. Kitaplarını gözden geçirirken dikkat çekici bir şekilde cinselliğin işlendiğini ve satır aralarında farklı eğilimlerin kışkırtıcı ifadelerine rastlayabiliyorsunuz. Karmaşık Duygular adlı kitabından. 

Ronald adlı öğrencinin erkek öğretmeniyle olan ilişkisinden kesitler. 

“Böylece ben de sıcacık etrafa yayılan ve insanın içine işleyen bu yakıcı sesi, bir kadının bir erkeği kabul etmesi gibi ürpererek ve acı duyarak kabul ettim…” “Vedalaşırken seni öpmeme izin ver… Beni çekip kendisine yaklaştırdı ve dudaklarını susamışçasına benimkilere bastırdı, sonra titreyerek bedenini de bedenime yapıştırdı.” S.119 “Hayatımda onu sevdiğim kadar sevdiğim hiç kimse olmadı.” S. 120

Öğretmenin, hanımıyla evliliğini anlatan satırlar ise yine eşcinselliğe dönük yaklaşımların anlatımıyla süsleniyordu. “Genç kızın, oğlan çocuğuna benzeyen bedeni ve gençliğe özgü coşkulu tavırları onun tutkusunu kısa süreliğine yanıltmayı başarıyor. Yüzeysel bir ilişki, kadınlara karşı direncini ilk defa kırıyor ve bu düz ilişki sayesinde sapkın eğilimine bir son verme umuduyla içindeki tehlikeli eğilim karşısında birisine tutunabilmek için sabırsızca bağlanmak isteyerek gönüllü bir itirafın ardından genç kızla alelacele evleniyor.” S.113

Burada çok tehlikeli bir boyut daha karşımıza çıkmaktadır. Eşcinselliğin bir yandan sapkınlık olarak değerlendirilmesi diğer yandan da kaçınılmaz oluşu bir arada ele alınınca tercihten ziyade bir hastalık olarak lanse edilmeye çalışılmaktadır. Bunu da günümüz gençliğiyle konuştuğunuzda tam da istenenin gerçekleştiğini görebiliyorsunuz. Gençlerin çoğunluğu cinsel eğilimi tercih değil hastalık olarak görmektedir. İşte cevabı; “Doçentliğin hemen ardından verilen Profesörlük titri vasıtasıyla sürekli genç insanlarla bir arada olmak resmi bir görev halini alıyor ve şeytan ona, Prusya bürokrasisinin içindeki görünmez beden eğitimi salonundan, gençliğin en taze çiçekleri olarak sürekli genç ve güzel delikanlıları sunuyor.” S. 113

Tabi bu ifadeleri görünce bundan önceki sayfalarda Ronald’ın öğretmeninin karısıyla birlikteliğini ve öğretmenin de buna sessiz kalışını dile getirmek bile istemedim. Ancak yine de satır aralarında bir erkeğin, karısının  başkası tarafından cinsel bir obje olarak görülmesi ve kadının da onunla birlikte olmasını normal karşıladığını gösteren satırların dehşet verici oluşunu belirtmeden geçemeyeceğim. Ronald’ın, karısıyla birlikte olduğunu öğrendiğinde dile getirdiği ifadeler; “Bu mu? Bu mu seni böylesine sıkan şey? Sana istediğini yapmakta, almakta özgür olduğunu, benim hiçbir konuda ona bir şey  dikte etmeye hakkım olmadığını sana söylemedi mi? Ona bir şey yasaklamaya hakkımın olmadığını söylemedi mi; kaldı ki böyle bir şeye en ufak bir niyetim bile yok… Ve neden kendisine hakim olsun ki, hem de sana karşı… Gençsin, pırıl pırılsın, yakışıklısın… Hep bizimle beraberdin…  Seni nasıl sevmeyebilirdi… Genç, güzel bir erkeği nasıl sevmeyebilirdi…” S. 106

Son günlerde basında çıkan ve çocuk kitaplarındaki müstehcen ifadelerin çocukların ruh sağlığını nasıl olumsuz etkileyeceğini dile getiren açıklamalar, etiketlemeler, sosyal medyada konu edilmeler insanı sevindiren gelişmelerdir. Ancak sadece çocuk eserlerinde ve teliflerde mi bu sapkınlık derecesine varan anlatımlar? 

Kitaplar okuyucunun duygu dünyasına direk etki eden iletişim araçlarından birisi ve en önemlilerinden. Çünkü okuyucu kendisini çoğu zaman ana karakterle özdeşleştirerek onun gibi hissetmeye başlıyor. Bu daha çok ergenlik ve gençlik dönemi okurların dünyasında gerçekleşmektedir. İşte gençlerin en çok okuduğu ve ne gariptir ki tavsiye edilen yazarlardan olan Stefan Zweig’te gençlerin çok okuduğu yazarlardan birisi. Ve bir truva atı olarak gençliğin duygularını tahrip edici ifadeleriyle onların dünyasına girmektedir. Öğretmenin, velinin ve birçok yetişkinin tavsiye ettiği yazar gençliğin idol yazarları arasına girmesine ve söylediklerinin masumluğuna zemin hazırlamaktadır. 

Burada onun son okuduğum romanı olan “Kızıl/İki Yalnız İnsan’dan bölümler paylaşacağım. Bunu Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının’da dikkatine sunmak istiyorum. Çünkü gençlerin acemi duygu sürücüsü olarak birçok olaydan, yazıdan, söylemden etkilenmeleri mümkündür. 

Gençliğin karmaşık duygularını yaşarken yetişkinlerle cinsel ilişki kuramayan gençlerin (ki kitapta bu konu da çok kışkırtıcı bir şekilde ele  alınmaktadır.) Küçük yaştakilere yöneltebileceğiyle ilgili ifadeler okurların nasıl etkileneceği sanırım ya hesaplanmadı ya da dediğim gibi bir turava atı misali gençliğin duygularını içten kuşatmaya yönelik bir harekâttır. Tıp okuyan genç,  hastası olan 13 yaşındaki bir kıza karşı duygularını şöyle dile getiriyor; “Genç adam o anda ne istediğini anladı. Dudaklarıyla bu dudaklara hafifçe, çok dikkatli dokunmayı arzuladı. 

Yatağa doğru eğildi. Fakat bu hasta kızın karşısında bile çekingendi. Kız gözlerini açarak ona baktı; “Ne düşünüyorsunuz?” diye sordu. 

Kendini toparladı. O anda artık susmayacaktı. Usul bir sesle konuştu; “Seni öpmek istiyorum.  İzin veriyor musun?”

Hafifçe eğildi ve kızın dudaklarına bir öpücük kondurdu.” 

“Ve on üç yaşındaki bir kıza aşık olduğu için kendinden utanmadı.” S.76

On sekiz yaş altında evlendikleri için hapishanede yatanları düşününce bu kitabın gençlere ne vermek istediğini siz değerli okurlara bırakıyorum. Bu ifadeler Stefan Zweig imzasıyla değil de farklı bir imzayla çıksaydı ve sosyal medyanın diline düşseydi koparılacak fırtınaları düşünmek bile istemiyorum. Pedofiliye davetiye çıkaran, cinselliği istismar eden eserlerin de bir yaptırımı olmalı değil mi?  

Son olarak İki Yalnız insan adlı hikâyesindeki mesajlardan ikisini paylaşarak şimdilik yazıya son vermek istiyorum. 

Yaygınlaştırılmaya çalışılan bir algı Stefan Zweig’in bu hikâyesinde karşımıza çıkmaktadır. SEVGİLİSİ OLMAYAN KIZLAR ÇİRKİNDİR

Aslında bu konu artık dizilerde de yeterli desteği almaktadır. Hikâyenin kahramanı Julia çirkin bir kızdır. Ve kimse kendisiyle arkadaşlık etmemektedir. Yazar bu durumu Julia’nın dilinden şöyle aktarmaktadır. 

“Bütün kızlar sevgilileriyle dolaşırken, ben yalnızdım. Ve bunun hep böyle kalacağını, böyle kalmak zorunda olduğunu hissediyorum.” S.91

Kadının bu durumundan acı duyan bir adam onun bu acısına ortak olmak ister. Ona yaklaşır. “Ve genç kadın, yanındaki erkeğin elini yavaşça uzatıp geniş, biçimsiz kalçasına yumuşakça dokunduğunu, sardığını hissetti…” S.93

Adam zavallı kadını mutlu etmek için onun çirkinliğini bile göz ardı ederek sevmeye kalçalarından başlıyor. Ne büyük bir yardımlaşma duygusu değil mi? Stefan Zweig’in kitaplarının psikanalitik açıdan tahlil edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bastırılmış cinsellik veya truva atı kendisini kitaplarının çoğunda göstermektedir. 

Seyit Ahmet Uzun

Sosyal Medyada Paylaşın

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir