Mus’ab’ı araştırdığımda, onun ne kadar büyük nezaket sahibi bir insan olduğunu gördüm.
18 yaşında ve gözde bir delikanlı. Zamanın holding ağalarından birisinin oğlu. Güç kuvvet, zarafet, ihtişam, şöhret hepsi onda var. Günümüz gençliğinin ulaşmayı istediği, sahip olmayı arzuladığı bütün imkanlara sahiptir. Eğlence programlarının onur konuğu ve kızların gözdesi yakışıklı bir delikanlıdır.
“Mekke’de Musab’dan daha güzel giyinen bir genç tanımadım.” Efendimiz Hz Muhammed’in sözü onun Mekke’deki durumunu gözler önüne sermesi açısından önemlidir.
Ancak Musab için hayat sadece bunlardan ibaret olamazdı. Düşünüyordu ve Mekke’de bir rüzgar esiyordu. Göklerden estiği söylenen ve Muhammed’in dilinden yayılan sözler gençleri, köleleri, kadınları, mahrumları kendine doğru çekiyordu.
Ve Musab bir gün kendisini Darul Erkam’da bulur. Sözler akıyordur yüreğinin derinlerine ve ölü toprağa serpilen yağmur gibidir vahiy. Eğlence dünyasında ölüme gömülmüş kalbi diriliyordu ve Allah onun için yüce bir değer oluyordu.
Ve putlar yüreğinde devrilmişti Musab’ın.
İnanan gencin hayatında yeni bir dönem başlıyordu. Artık putlar yoktu. Putlaştırılmış insanların gücüde etkili değildi artık. O Allah’a imanın onuruyla hayata renk ve şekil veren bir bireydi.
Annesi Hunnas binti Malik zamanın güçlü kadınlarındandı. İnandığı putlar gibiydi kalbi katı ve hissizdi. Musab bundan dolayı bir süreliğine imanını gizlemeyi düşündü.
Ama inanç saklanacak gibi değildi. Çünkü hayatın içinde canlı ve hareketliydi. Namaz bu hareketin baş tacıydı. İşte Musab, putların karşısında eğmekten vazgeçtiği başını, alemlerin Rabbinin huzurunda eğiyordu. Ve rükû ve secde olmasaydı onun başını eğecek bir güç olamazdı.
Ve inanç Musab’ın gençliğini onurlandıran, anlamlandıran en önemli bir değerdi.
Secde halindeydi. Kendinden geçmişti. Ve Allah’ın huzurundaydı. Kimseden çekinmiyordu. Gizliliği korkusundan değil, kendisi için kardeşlerinin zarar görme endişesindendi. O gün Osman bin Talha imanın gizliliğine şahit olur. Ve söz doğruca bir akbaba gibi Hunnas binti Malik’e ulaştırılır. O günden sonra Musab için imanın bedelini ödeme zamanı başlar.
Ve Musab iman ederek neleri terk etmiştir? Terk ettikleri imanın bedelini göstermesi açısından önemlidir. Emeksiz kazancı, televizyonlardaki sefih hayatı, tabletlere, telefonlara sığdırılmış sorumsuz gençliği, zenginliğin, yakışıklılığın şımarttığı ukala yaşamı terk etmiştir. Şöhreti, eğlenceyi, ailesinin ve siyasi otoritenin sunacağı imtiyazlı geleceği, inançsız özgürlüğü, nefsini ilah edinmeyi, putlara ve putlaştırılmış insanlara köleliği terk etmiştir.
Allah’a kulluğun bütün köleliklerden kurtuluş olduğunu avazı çıktığı kadar haykırmıştır Musab.
Eziyet dönemi başlamıştır. Annesi, onun Allah’a kul olduğunu öğrenince çıldırmıştır. Bütün imkanlarından mahrum bırakmış ve evinde bir direğe bağlayarak onu hapsetmiştir. Aradan geçen uzun zamandan sonra Musab bir yolunu bulup Habeşistan’a hicret edenlere katılır. İnancı uğruna sahip olduğu tüm imtiyazları bıraktığı gibi, memleketini de bırakmıştır.
İman bedel istemektedir.
Musab bize bunun nasıl ödeneceğini gösteren yiğit bir delikanlıdır. Ve Musab imanı tarif ederken ne güzel bir tespitte bulunmuştur:
“Biz insanların sıkıntılarına katlanmayan imanı imandan saymayız. Rıza yolunda biraz cefa gördük diye Allah’a naz mı yapacağız?”
Bu sözünü Habeşistan dönüşünde annesiyle yaptığı konuşmada görmekteyiz. Musab’ın annesi müşriktir, zalimdir. Kırıcı ve kabadır. Ama Musab bize inanan bir insanın nasıl bir üslup sergileyeceğini göstermesi açısından önemli bir ders verir. Hz İbrahim gibidir. Hunnas binti Malik, oğlunu esir etmiştir, mirasından mahrum bırakmıştır, aşağılamıştır, kötülemiştir. Tehdit etmiştir. Ama Musab nezaketini asla kaybetmemiştir. İman nezaketli olmayı gerektirmektedir.
“Ey Anneciğim! Sana yardımcı olmak istiyorum. Ve senin adına endişeleniyorum. Allah’ın bir olduğuna ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve resulü olduğuna şehadet getir!”
İnkar hakikate kör kılıyordu kalpleri ve kabalaştırıyordu dilleri.
“Parlayan yıldıza yemin olsun ki senin dinine asla girmem, aklım zayıf, görüşüm kıt değil. İstediğin yere git. Artık ben, senin annen değilim.”
Musab zaten onu kabul etmemişti ama inancın nezaketiyle ona iyi davranıyordu. Onun için önemli olan inanç ailesiydi. Ve Musab daha inmemiş ayetleri yaşıyordu.
Ve Musab’ın hayatında Akabe biatleri de önemli bir yer edinmektedir. Yesrip imana kucak açıyordu. Ve bir tohum patlıyordu Yesrip’in bağrında. İnanan insanlar iman tohumu gibi bir bir açılıyordu ve Kuran kokuyordu Yesrip.
Musab imanın bedelini ödemişti. İnancın onuruyla ayakta dimdik duruyordu. Duruşu sağlam olan bu yiğit gence çok önemli bir görev veriliyordu; Yesrip Kur’an öğretmenliği. İman kozasında ördüğü yüreğindeki nezaket tırtılları bir bir kelebek olup uçuyordu Yesrip’in sokaklarında. Esad bin Zürare’nin evinde kalmaktadır. Ve her ortamı değerlendirmektedir.
Ve daha inmemiş bir ayet daha Musab’ın dilinde hayat buluyordu. Hz Musa’ya vahyedilen “Kavli Leyyin” ifadesi onun dilinde karşılığını buluyordu. Ve imanın insana nasıl bir nezaket kazandırdığını bütün ihtişamıyla gözler önüne seriyordu.
Ve insanlara Kuran sohbeti yapmaktadır. İslam onun hayatında canlı bir varlığa dönüşmüştür. İnandığı gibi yaşamakta ve yaşadığını anlattığı sözler, kişilerde iman dokunuşuna dönüşmektedir.
O toplumun ileri gelenlerinden Üseyd bin Hudayr, Musab’ın halkın aklını karıştırdığını ve inancını bozduğunu öğrenmiştir. Öfkeli bir şekilde onların bulunduğu yere gelir. Onun geldiğini görenler kaçışır. Ama yiğit delikanlı Musab oradadır. Esad bin Zürare ona;
“Bu gelen kişi kavmin ileri gelenlerindendir. Onu yanına alabilirsen büyük bir güç toplamış olursun” der. Musab tebessüm ederek onu karşılar. Ama Üseyd mızrağını ona doğrultmuş hakaret etmektedir. Ve onu ölümle tehdit eder. Musab Kuran’dan aldığı ilhamla konuşmaya başlar;
“Oturmaz mısın? Söylediklerimi dinle! Hoşuna giderse kabul edersin, gitmezse kabul etmezsin. İsterseniz çekip gideriz.”
Üseyd onun sözlerinden etkilenir ve “İnsaf ehlisin! Sözü dinlenecek birisin” der ve oturur, onu dinlemeye başlar. Ve iman tohumu Üseyd’in yüreğinde patlar.
Aynı tarz konuşma Sad bin Muaz içinde gerçekleşir. Nezaket imanın gereğidir. Ve Allah’ın inanan insana en büyük lütuflarından biridir. Anne baba, büyükler, yani kısaca muhataplarımızla konuşurken üslubumuza dikkat etmek imanın bir gereğidir.
Ve Sad bin Muaz latif bir konuşmanın ve göklerden inen rahmetin esintisiyle inkarla öldürdüğü kalbini vahyin nuruyla diriltir. Ve Eşheloğulları bütün bir halk olarak iman deryasından nasiplenirler.
İman ailesi kavramı Musab’ın hayatında önemli bir yere sahiptir. Daha inmemiş ayetler onun yaşamında karşılık buluyordu.
Kalp Allah’a teslim olunca şeytanlığın her türlüsü oradan uzaklaşıyordu.
Bedir savaşında İslam’ın sancaktarlığını yapan Musab, kardeşi Ebul Aziz’in esir alındığını gördüğü zaman, onu esir alan Muhriz adlı sahabeye önemli tavsiyelerde bulunur;
“Kardeşim onun ellerini sıkı bağla! Mekke’de zengin bir annesi vardır. Fidye olarak istediğini alabilirsin!”
Ebul Aziz, Musab’ın bu sözü üzerine şaşkınlıkla;
“Musab, kardeşine bunu mu layık görüyorsun?”
Söz göklerde yankılanan iman kıvılcımıdır. Bir gencin imanı nasıl algıladığının en açık göstergesidir. Nezaket kaybedilmez, ama imanın mahiyeti de göz ardı edilmezdi. Musab;
“Sen benim kardeşim değilsin! Benim kardeşim seni esir alan kişidir.”
“Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun -babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa- Allah’a ve Resûlüne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin. İşte onların kalbine Allah, iman yazmış ve katından bir ruh ile onları desteklemiştir. Onları içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan hoşnut olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, kurtuluşa erecekler de sadece Allah’ın tarafında olanlardır.” Mücadele/22
Allah’ın, Nuh peygambere oğlu için söylediği söz, Musab’ın dilinde iman olarak dökülüyordu.
“Nuh Rabbine dua edip dedi ki: “Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin.
Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.” Hud/45-46
Ve Musab Uhut savaşında yine İslam’ın sancaktarıdır. Gözleri çakmak çakmaktır. Ölüm onun için sevdiğine vuslata erdiren bir düğün gecesidir. Dünyanın bütün ihtişamını terk ederek Allah’ın kulu olmanın onuruyla yaşayan ve savaşta en ön safta yer alan Musab için yolun sonuna gelinmiştir. Gözü dönmüş cani İbni Kamie, onu Peygambere benzeterek hücum eder. Ve ilk önce sağ kolunu koparır. Sancağı sol eline alır Musab. Ve sol kolu da kılıç darbesinden nasibini alır. Sancak düşmek üzeredir. Can kuşu bedenden uçmak üzeredir. Dilinde ayetler kanatlanmaktadır.
“Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye (eski dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah’a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri mükâfatlandıracaktır.” Al-i İmran/144
Ve son darbe tam can kuşunun kalbine isabet eder. Musab sevdiğine yol almaktadır. Gözleri ışıl ışıldır. Sevdiğine kavuşmuştur.
Dünya nimetlerini, eğlenceyi, sefih hayatı, boş ve anlamsız bir dünyayı ve herkesin sahip olmak için her şeyini feda ettiği Allahsız bir dünyayı elinin tersiyle iteklemiştir Musab. Sevdiğine verdiği söz yerine getirilmiştir. “Müminler içinde Allah’a verdikleri sözde duran nice erler var. İşte onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Onlar hiçbir şekilde (sözlerini) değiştirmemişlerdir.” Ahzab/23
Dünyada büyük zenginliğe sahip olacakken, Allah için terk ettiği yaşamın sonunda, üstünü bir bütün olarak örtecek bir dünyalığı bile yoktur. Başını örtseler, ayakları, ayaklarını örtseler başı açıkta kalmaktadır. Dünya ve bütün servetleri onun ayakları altındadır. Ve ayakları cennete doğru yol almaktadır. Terk edebildiğimiz Allahsız hayat, kazanacağımız sonsuz mutluluğun habercisidir Musab’ta.
Selam olsun canlarını seve seve Allah yolunda adayabilen yiğit gençlere!
Seyit Ahmet Uzun
Bir yanıt yazın