İffetli Genç

yazar:

kategori:

İffetli Genç

On dokuz yaşlarında, kıvırcık saçlı, ela gözlü gülümseyen yüzlü yakışıklı bir gençti. Peygamberin müjdelediği bir gençliği yaşıyordu. Allah sevgisini yaşamının merkezine koymuştu. O sene Astronomi ve Uzay bölümünü kazanmıştı. Bundan dolayı çok mutluydu. Rabbine şükrediyordu. 

Dünya ve ahiret arasında denge kurmanın hayatı adaletle yaşamak olduğunu çok sevdiği öğretmeninden öğrenmişti. Ne dünya için ahiret ne de ahiret için dünya terk edilmemeliydi. Ancak ahiret yurdu temele alınıp, onun ekinlerini yok edecek davranışlardan kaçınmak Allah’a olan sevginin mihenk taşıydı. Bu inançla yaşıyordu.

Yalnız bu gencin büyük bir imtihanı vardı. Kendisine bir kadın musallat olmuştu. Sürekli kendisini rahatsız ediyordu. Engellemesine rağmen farklı hesaptan mesajlarla taciz ediyordu. Gördüğü yerde karşısına çıkıp ahlaksız tekliflerde bulunuyordu. Her defasında “Allah’a sığınırım. O’nun sevgisini kalbimden giderecek bütün davranışlardan Rabbime iltica ederim. Ben Müslümanım!” diyordu,

Bu sözler ve davranışlar ahlaksız kadını daha da çileden çıkarıyordu. Şeytanın telkinleri nefsin vesveseleri onu hainliğe yöneltiyordu. Normal yollardan elde edemediğini tuzakla elde etmenin yollarını arıyordu.

Şeytan insanın kalbine yuva kurunca, beden onun işgal alanına dönüyordu. Şeytanın işgal ettiği bir benlik ise sadece günahtan hoşlanırdı.

Genç her zamanki gibi akşam namazı için hazırlık yapmış, camiye gidiyordu. Müslümanların çoğunun ihmal ettiği bir ibadeti cemaatle namaz geleneğini devam ettiriyordu. Güneş çekilmiş havada bir kızıllık hakimdi. Vakarlı adımlarla camiye ilerliyordu. O sırada hiç beklemediği bir şey oldu.

“Oğlum bir dakika bakar mısın?”

Başını kaldırdı. Karşısında yaşlı bir kadın vardı. Elinde bastonuyla duruyordu.
“Buyur teyze size nasıl yardımcı olabilirim?”

“Oğlum bir kedi evime girdi, çıkaramıyorum. Yardım eder misin?”

Ezanın okunmasına az kalmıştı. Geç kalabileceğini düşünüyordu. Ama yaşlı bir insanı da yüzüstü bırakmak istemiyordu.

“Olur teyze eviniz nerede, gösterin yardımcı olayım.”

Kadın ve genç birlikte yürürler. Az ileride bahçenin içinde bir gecekondu ev görünür. Kadın evi işaret eder.

“İşte oğlum evim burası. Teşekkür ederim,” deyip genci evin içine girdirir. Genç eve girdikten sonra birden kapı üzerine kapanır. Yaşlı kadın kapıyı dışarıdan kilitler. Genç ne olduğunu anlamaya çalışır.

“Teyze neden kapıyı kilitledin? Kediyi nasıl çıkaracağım? Aç kapıyı aç!”

Genç kapının koluyla uğraşırken içeriden bir ses duyar.

“Seni ben çağırttım. Ben istediğimi alırım. Artık dediğimi yapacaksın, başka şansın yok!”
Genç, kadını görünce şaşırır. Bir tuzağın içine çekildiğini anlar. Namaz vakti girmiş, pencereden içeriye ezan sesi giriyordu. Genç sesli bir şekilde şöyle der; “Aziz Allah, şefaat ya Rasûlullah!”

Kadın gülümser. Avını yakalamış vahşi bir hayvan gibidir.

“Artık benimsin! Kaçamazsın!”

“Allah’a sığınırım. Benim Rabbim O! O’na isyan etmem mümkün değil.”

Kadın, gencin bu imanı karşısında çıldırır. Ağzından salyalar akmaktadır. Genci tehdit eder.
“Eğer, eğer dediğimi yapmazsan seni rezil ederim. Bağırır, feryat eder, insan içine çıkamaz hale getiririm.”

İnançlı genç bu tehdit sözleri üzerine büyük bir tevekkül örneği sergiler. Belki de iman nedir onu öğretmek istiyordu kadına.

“Allah’ın yanında rezil olmaktansa, insanların yanında rezil olmayı tercih ederim. Bana o ahlaksızlığı yaptıramayacaksın. Ben, Rabbime sığındım.”

Bu inanç rüzgarı sözler kadını delirtir. Şeytanın ateşi şiddetle bütün vücudunda hissedilmektedir. Ağzından salyalar, gözünden ateşler saçılmaktadır. Avazı çıktığı kadar bağırmaya başlar. O bağırırken ezanda bitiyordu.

“La ilahe illallah”

Genç büyük bir tevekkülle içinden dua ediyordu.

“Allah’ım her türlü şerden, ins ve cin şeytanların şerrinden sana sığınırım. Beni muhafaza eyle!”

Kadının çığlığı dışarıdan geçenler tarafından duyulur. Biraz sonra kapıda sesler yükselir. Anahtar olmadığı için genç kapıyı açamaz. Bu arada kadın da üstüne başını parçalamıştır. Kapıya yığılan kalabalık kapıyı kırarak içeriye girerler. Bir de ne görsünler!

İçeride üstü başı yırtılmış perişan halde bir kadın, diğer tarafta şaşkın gözlere bakan bir genç. Kadın, genci işaret ederek bağırır.

“Bana tacizde bulundu. Bana şiddet uyguladı. Kurtarın beni, kurtarın!”

Genç ne kadar feryat figan etse de gerçeği anlatmaya kalksa da kimseye kendini anlatamaz. Kalabalık, genci linç eder. Tekme, tokat döverler, üstü, başı kan revan içinde kalır. Sonra da ahlaksız genç diye sokakta dolaştırırlar. Kadının yüzünde şeytani bir gülümseme vardır.

“Ben sana denedim mi, benimle uğraşılmaz. Dediğimi yapsaydın bunlar başına gelmeyecekti.”

Akşam namazı bitmişti. Cemaat dağılıyordu. Cemaatin içinde bulunan hakimin dikkatini bir şey çeker. Düzenli olarak namaza gelen genci görmemiştir. Onu merak eder. Cemaate onu gören olup olmadığını sorar. Kimse görmemiş, bir şey bilmemektedir. O sırada bir kalabalık caminin önünden geçmektedir. Hâkim şaşkın gözlerle kalabalığa bakar. Genç onların arasında, üstü başı kan içindedir. Hemen bağırır, kalabalığı durdurur.

“Durun, siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Bu gencin hali nedir?”

Kalabalık hâkimi tanımaktadır. Hemen dururlar. İçlerinden birisi durumu izah eder. Gördüklerini anlatır. Duydukları hâkimi şaşkına çevirir. Tanıdığı gencin bu söylenenleri yapması mümkün değildir. İlk önce gencin yanına çağırır. Olayı anlatmasını söyler. Genç başından geçenleri olduğu gibi anlatır. Hâkim ilk önce o yaşlı kadının getirilmesini ister. Kadını tanıyanlardan birisi ivedilikle onu bulup getirir.

Hâkimin huzurunda eli ayağı titrer. Ne diyeceğini bilemez. Soru beynini bir balyoz gibi sarsmaktadır.

“Genci tanıyor musun?”

Başka zaman olsa belki yalan söylerdi ama şimdi hakimin karşısındaydı. Ve daha da önemlisi geçtikleri yolun üzerinde bir kamera vardı.

“Genci tanıyor musun?”

Soru ikinci balyoz darbesi olarak zihnine iniyordu. Başını tuttu. Ağlamak üzereydi. Yaptığı işe lânet ediyordu. Nasıl böyle bir şeye âlet olduğunu düşünüyordu. Sonra aldığı parayı hatırladı. Üç kuruş için kişiliğini nasıl yerle bir ettiğini far kedince ağladı. Biraz sonra kendine geldi. Herkes meraklı gözlerle kendisine bakıyordu. Ancak merakın sebebi kendisi değil gencin durumuydu. Onun gerçekten böyle çirkin bir şey yapıp yapmadığını merak ediyorlardı.

“Evet tanıyorum.”

Bu söz toplulukta büyük bir şaşkınlığa neden oldu. Herkesin gözü yaşlı kadının üzerindeydi. Hâkim ikinci sorusunu sordu.

“Gencin anlattıkları doğru mu? Onu bir kedi bahanesiyle sen mi götürdün o eve?”
“Evet, o kadın bunun için bana para vermişti. Sonra daha çok vereceğini söyledi.”
Bu sözler bir topluluğa bir yıldırım gibi düştü. Oradaki kalabalığı hem çarptı hem de aydınlattı. Genç için olumsuz düşünenler kendilerinden utanıyorlardı. Hele onu dövenlerin hali görülmeye değerdi. Utançtan kıpkırmızı olmuşlardı.

Genç, Allah’ın huzurunda rezil olmamıştı ama insanlar Allah’ın kullarının yanında bile rezil olmuştu.

Ahlaksız kadın çağrılır. O da suçunu itiraf eder. İffetli genç, Allah’a imanın eşsiz huzurunu, mutluluğunu ödediği bedel ile sonsuza dek yaşar. Allah’ın huzurunda rezil olmaktansa insanların yanında rezil olmayı tercih etmek imanın en büyük samimiyetiydi. Genç insanlara bunu yaşamıyla göstermişti. Herkes gençten özür diliyordu.

Genç yüzündeki kanları silerken kendisinden özür dileyenlere baktı. Kanlı yüzünde hafif bir tebessüm vardı.

“Allah sevgilerin en yücesidir. O’nun sevgisini önceleyenler hem dünyada hem de ahirette mutluluğa yelken açacaktır. Ancak bedelini ödediğiniz sevgiyi hak edersiniz unutmayın. Ben ödedim…”

Seyit Ahmet Uzun

Sosyal Medyada Paylaşın

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir